Latin Amerika: Artık katlanmayacağız

-
Aa
+
a
a
a

Cucaraca’lar (hamamböceği) neden Noel gecesi ortaya çıkar? Başkan Nestor Kirchner ya da Piqueteros’ları ziyaret ettiği sırada “IMF’ye karşı direneceğiz, Arjantin, onurun adı olacak” dediği için “Companero” (Yoldaş) Başkan neden bir gün sonra “Washington’la münasebetlerimiz iyi” deme ihtiyacı duydu? Son olarak… Adet olduğu üzere, yıl sonu değerlendirmesi yapan The Economist Dergisi, “The World 2004” raporunda, “Latin Amerika’da sola dönüş olabilir… Kolombiya hariç” dedi. Neden? Bütün bu soruların cevapları birbirine bağlı. Özetle; “Latin Amerika’da hiçbir şey göründüğü gibi değil,” Cucharaca’lar Noel için pankek kesen ev kadınlarının yılbaşı fantezisi, Kirchner, IMF ile borç görüşmeleri için halktan destek talep ederek iktidar fantezisini devam ettirmek istiyor, The Economist’in gözlemi ise, “American Way of Life”in bekası için bir uyarıdan öte anlam taşımıyor.

 

Latin Amerika’da neler oluyor? Öncesi…

 

Miami’de sekizincisi gerçekleştirilen Cumbre Ministral de ALCA (ALCA Ülkeleri 8. Başkanlar Zirvesi” Latin Amerika’nın geçmişi ve olası geleceği arasında nirengi noktasını oluşturuyor. Toplantıya katılan 34 ülkenin başkanlarının diplomatik açıklamaları, birçok gözlemcinin “uyumsuz zirve” yorumu, ABD polisinin Miami’de estirdiği terör - ki bu terör politikası daha sonra ABD’nin ülkeye giriş yapanları özel güvenlik kontrolünden geçirilmesiyle devam etti- toplantı sonunda sunulan ortak deklarasyon dahil hiçbir şeyin anlamı yoktu. Asıl olarak ABD kıtadaki gelişmelerden dersler çıkararak yeni bir strateji geliştirmeye çalışıyordu, bölge ülkeleri ise ekonomik durum, politik koşullarına göre yeni ALCA planı karşısında alacakları tavrı belirlemeye çalışıyordu. Kısacası Miami zirvesi için bir ilk raunt dersek, Monterrey’de (Meksika) 12-13 Ocak’ta yapılacak yeni başkanlar zirvesi için ikinci raunt, belki de nihai karşılaşma diyebiliriz.

 

Miami öncesinde ABD, kıtadaki gelişmelerden duyduğu rahatsızlığı defaten dile getirmişti. George Bush’un artık klasik hale gelen “Şeytan üçgeni” (Ekvador, Venezüella, Küba’yı kast ederek) sözü bir yana, Bolivya’da, Sanchez Losada’nın halk isyanıyla düşüşü, Uruguay, Panama, Kostarika, Peru’da özelleştirme karşıtı mücadelelerin zaferle sonuçlanması, Brezilya’nın bir tür bölgesel liderliğe soyunması ve daha da önemlisi neoliberal politikaların işlevsiz hale gelmesi ABD için yeni bir politika oluşturulmasını elzem kıldı, denilebilir. Ki ABD think thank’i, geleceğin Latin Amerika’sına şekil vermek için ders çalışmaya başladı.

 

ABD açısından…

 

ABD’nin bölgedeki gelişmelerden çıkardığı dersi anlamak için Tzvetan Todorov’un henüz Türkçe’ye çevrilmemiş olan “Yeni Dünya Düzeni” kitabındaki bir cümleyi aktarmak istiyorum: “ABD her zaman karşıtının eleştirisiyle politika oluşturdu, mesela Stalinist Bürokrasinin eleştirisi kendisini liberalizmin vazgeçilmezliği teorisinde kendini gösterdi.” Todorov’un bu sözlerini bugüne uyarlayalım; CBS televizyonu ve Vanity dergisi Subcomandante Marcos’la röportaj yapıyor; amaç Meksika’daki isyanı anlamak. Aslında anlaşılması istenen “nasıl oluyor da, Meksika’da başlayan Zapatist hareketin bütün antiglobal, antineoliberal hareketlerin sembolü olduğu.” ABD, sistem karşıtı hareketlerin gücü karşısında, ALCA’nın daha esnek ve daha kapsayıcı, diğer katılımcıların daha aktif olmasını savunuyor artık. Miami deklarasyonunda da belirtildiği gibi, “light ALCA ya da scaled down.”

 

ABD, Alaska’dan Rio Negra’ya kadar bütün ülkelerin (Küba hariç) ALCA ve bölgesel ekonomik paktlar içinde kalmasını savunuyor. Robert Zoellick -ki Başkan Bush şu anda ABD’nin yeni ticaret ilişkilerini düzenlemekle görevlendirdi- Miami’de “artık önümüzde iki yol var, ya ALCA ya da ALCA’yla birlikte bölgesel paktların oluşturulması” diyerek durumu özetledi. ABD, “Ya ALCA ya ALCA” demekten vazgeçmiş gibi görünüyor ama, bu politika değişikliğinin ardında Cancun’daki Dünya Ticaret Örgütü zirvesinin ardından ABD’nin mağlubiyeti ve de başta Brezilya olmak üzere gelişmekte olan ülkelerin politik başarısının olmadığını kim söyleyebilir ki?

Bölge ülkeleri açısından…

 

 

Miami bir nirengi noktasıydı, bölge ülkelerinin tavırları ekonomik kondisyonlarına göre şekillendi ama özetle “kimse ALCA’yı imzalayan ülke olmak istemiyor, aynı zamanda ikinci imzalayan da olmak istemiyor...” Politik kondisyonlar önemliydi; Brezilya ve Venezüella gibi açık ABD karşıtı politikalardan, Kolombiya gibi ABD’nin bölgedeki yegâne destekçisi ülkeye kadar bütün ülkelerin iç politikalarındaki değişimlere göre Miami’de hareket etti, ama dediğimiz gibi bu bir ilk raunttu

 

Meksika, CAFTA’nın (Orta Amerika Ülkeleri Serbest Ticaret Anlaşması) genişletilerek, yenilenmiş ALCA planına uydurulmasından yana. Başkan Vicente Fox her ne kadar ABD ile ticaret ilişkilerinden yana olsa da, özellikle ABD’nin iç pazarda Amerikan mısırının tekeli yönündeki ısrarı karşısında ikircikli bir durum yaşıyor; kırsal bölgelerin temel geçim kaynağı mısır. Öte yandan Chiapas’taki Zapatistacı isyan karşısındaki çaresiz durum, yerel seçimlerde PRI’nin zaferi Fox’un iktidarının çok da uzun olmadığının göstergesi.

 

El Salvador’da Mart ayında yapılacak seçimlerin kesin favorisi FMLN (Frabundo Marti Ulusal Kurtuluş Cephesi). Başkan adayı Shafik Handal, “Alca’dan çıkılacağını“ daha önce açıklamıştı. Handal’ın planı başta Küba olmak üzere Çin ve Vietnam’la ticari ilişkiler kurmaktan yana.

 

Guetemala’da seçimleri kazanan sağcı Oscar Berger, ekonomik kalkınma için CAFTA’yı desteklediğini belirtti. İnsan hakları ihlallerinin politikanın ana merkezinde olduğu ülke açısından Berger’in bu konuya değinmemesi, Guatemala’nın geleceğinin hiç de parlak olmadığını gösteriyor. Panama, Kostarika, Dominik’teki özelleştirme karşıtı gösteriler, Haiti’deki bir kişinin ölümüyle sonuçlanan sokak gösterileri aslında neoliberal politikaların kırılganlığının göstergesi, fakat Panama’ya burada bir parantez açmak gerekiyor: ABD’nin bölgenin ekonomik dizaynına örnek gösterdiği Panama’da gelecek seçimlerin en favori adayı, bağımsızlık yanlısı Devrimci Cumhuriyetçi Parti; yani ABD’nin sadık müttefikinden yoksun kalması ihtimali var.

 

Venezüella ve Brezilya Latin Amerika’nın geleceği açısından anahtar işlevi olan iki ülke. Venezüella’da gerçekleştirilen Boliviariano Devrimi, bütün bir kıtanın birliğini savunuyor. Başkan Hugo Chavez, sağlık, eğitim konularındaki reformlarını sağlamlaştırmak için şu an devrimi savunan milis güçlerin oluşturulmasıyla meşgul. Öte yandan ABD’ye açık cevap vererek bölge ülkelerini ABD karşısında blok oluşturulması için de görüşmeler yapıyor Chavez.  Brezilya anahtar işlevi görüyor; bölgenin en büyük ekonomik gücü aynı zamanda bölgesel bir blok oluşturulmasını, bu blokun Çin, Güney Afrika ve Hindistan’ı da içine alarak genişletilmesinden yana.  Başkan Lula da Silva, bölge ülkeleriyle MERCOSUR’un (Güney Amerika Ülkeleri Serbest Ticaret Anlaşması) canlandırılmasını hedeflerken öte yandan da bölgenin diğer ülkelerinin ALCA planı karşısında nasıl tavır alacağını bekliyor. Kısacası Başkan Lula ALCA’yı açıkça onaylamasa da gelişmelerden uzak kalamayacağını da deklare etti. Bu anlamda Miami’de muhtemelen Monterrey’deki asıl tartışmanın ABD ve Brezilya arasında geçeceğini söylemek kehanet olmaz; iki ülke de asıl tartışmanın bölge hegemonyası olduğunu iyi biliyor.

 

Arjantin en sonunda 12 Ocak’ta yapılacak yeni borç görüşmeleri konusunda bir çıkar yol buldu. ABD’yi ve de alacaklı bankaları (152 ayrı alacaklısı olan Arjantin için alacaklıların kurduğu  Arjantin Bonoları Örgütü ile geçen hafta görüşmeler yapılmıştı) ikna etti ve daha önce 10 milyar dolar olarak belirlenen 2003 yılı borç ödemesini 11 milyar dolara çıkarttı. Bilindiği üzere Arjantin borçlarının yüzde 75’nin ödenmesini uzun vadeye yaymıştı, bir tür moratoryum Arjantin için çıkış noktasıydı. Yeni anlaşma Arjantin’in 2004’te hedeflenen büyümesini (% 3.5 olarak açıklanmıştı) etkileyecek belki, ama Başkan Kirchner’in IMF karşıtı açıklamalarının ardından anlaşmaya yanaşması Arjantin’in çaresizliğinin de açık göstergesi.

 

Latin Amerika’da neler oluyor? Sonrası…

 

Miami zirvesi bir nirengi noktasıydı, Latin Amerika’nın geçmişiyle geleceğinin tam orta noktasında duruyordu. Uruguay’daki özelleştirme karşıtı referandumun sonucunda özelleştirmelerin durdurulması, Kolombiya’daki yerel seçimleri solcu adayların kazanması, Bolivya’da Başkan Carlos Mesa’nın vaat ettiği reformları geciktirmesi gibi son gelişmeleri de hesaba katarsak, The Economist’in de belirttiği gibi “Latin Amerika sola kayabilir.” Bu bir öngörü… The Economist açısından, bir “uyarı” anlamı taşıyan bu yargı, aslında başta Latin Amerika olmak üzere bütün dünyanın yakından takip etmesi gereken bir süreci işaret ediyor.

 

12-13 Ocak tarihlerinde Monterrey’de ALCA ülkeleri başkanlar zirvesi gerçekleştirilecek. Bu bir ikinci raunt. Bolivya’da halk isyanına katılan örgütlerin Başkan Mesa’ya tanıdıkları 90 günlük süre Ocak ayı içerisinde doluyor. Arjantin’de Kirchner, Brezilya’da Lula sosyal yardımlar konusunda çalışma vaat etmişti, bu vaatlerin hangi yönde gerçekleşeceği yıl içerisinde ortaya çıkacak (Bu arada MST’nin toprak reformu konusunda Lula’ya tanıdığı süre de Ocak ayında doluyor). Sonuçta Latin Amerika değişecek, tıpkı 10 yıl önce Chiapas’ta başlayan isyanda belirtildiği gibi, “No Aguanta mas!” (“Artık katlanmayacağız!”). Gelecek için söylenebilecek tek şey; Latin Amerika’nın maruz kaldığı politikalara katlanmayacağı, cucaraca’ların gelecek yıl da Arjantinli kadınların fantezisi olacağı…